TIGRAN HAMASYAN | Piyanoda Kanun Sesleri

Tigran Hamasyan’ı caz piyanisti diye tanıyor, biliyor ve seviyoruz ama onun kanında yüksek miktarda metal dolaşıyor. Adrien Rivollier’in yazıp yönettiği ve Vimeo üzerinden izlenebilen 2014 tarihli Tigran belgeselinden öğreniyoruz ki Hamasyan, henüz 4 yaşındayken piyanoda Stairway to Heaven cover’layan, ukulelede kendince air-gitar soloları atan bir veletmiş. (12 Ocak 1992 günü öğleden sonra saat 2:30 sularında çekilmiş söz konusu videoları izlemek için belgeselin trailer’ına bakmak yeterli.)

tigran - stairway to heaven croppedGençliğinde trash metal gitaristi olmanın hayallerini kuran, anasının memesinden koptuğu gibi Led Zeppelin, Deep Purple ve The Beatles’la beslenmeye başlayan Hamasyan, hayallerinin peşinden değil de Thelonious Monk’un, Charlie Parker’ın, Art Tatum’un ve Miles Davis’in açtıkları yollardan ama göstermedikleri bir hedefe doğru emin adımlarla yürümeye başladığında henüz reşit bile değildi. 2000’de, henüz 13 yaşındayken Erivan’da düzenlenen ikinci uluslararası caz festivaline katılan Hamasyan, 2006’da ABD’de düzenlenen Thelonious Monk caz piyano yarışmasında büyük ödülün sahibi olacak, 2013’te ise (Montreal Caz Festivali’nden sonra dünyanın en geniş katılımcılı ikinci caz festivali olan) Montreux Caz Festivali’nde solo piyano dalında verilmeye başlanan ilk ödülü de kazanacaktı.

Hamasyan’ı bugün tüm çağdaşlarından ayıran, hem kendi milli mirasını, hem çocukluk aşkı rock/metal müziği, hem de ömrünün son 20 senesini ve yarınını adadığı caz müziği bir piyanonun başında yarattığı ve zamanla kusursuzlaştırdığı melodiler, ritimler ve tekniklerle sanki tüm bunlar ezelden beri bir ve bütünmüş gibi bir doğallıkla birleştirebilmesi.

Örnek olarak Decca’dan 2011’de çıkan EP No1 adlı kısaçalarında ve A Fable adlı albümünde yer alan Mother, Where Are You? çalışmasını alalım. Orta Çağ’dan kalma bir ilahi bu. İlahinin opera sanatçısı Isabel Bayrakdarian tarafından okunan bir versiyonu için buraya, Hamasyan’ın kısaçalarında yer alan ve Gayanee Movsisyan vokalli versiyonu için buraya, yine Hamasyan’ın bu sefer albümde yer verdiği enstrümantal versiyonu için buraya bakılabilir.

Ben Mother hakkında bu yukarıda saydığım versiyonları değil de Hamasyan’ın KUTX Austin stüdyosunda sergilediği canlı performansını kaynak alıyorum. 7 Kasım 2013’te yayınlanan bu videoyu birkaç sene önce izlediğim gün, Hamasyan’ın piyano tekniğinin kulağa bu denli yerel gelmesini neye borçlu olduğunu anladığım gün olmuştu: Hamasyan piyanoyu kanun çalar gibi çalıyor! Bir kanuninin tırnaklı parmaklarıyla bir kanunun telleri üzerinde salınması gibi, Hamasyan da piyanonun bitişik tuşları arasında bütünün melodikliğinden vazgeçmeksizin makul bir hızla geziniyor. Sonuç ise, klasik batı müziği eserlerinden aşina olduğumuz o notaların belli bir aralıkla ve belli bir düzen içinde akışı değil de, tam da bu toprakların yaşam kültürünü ve insanlarını temsil eder şekilde neredeyse bir kakofoninin sınırlarında gezinen kıt bir zenginlik oluyor.

Piyanonun ve caz müziğin Hamasyan’da hem metal/rock türlerinin hem de Kafkas-Anadolu ezgilerinin bir araya getirilişinde nasıl kullanıldığını görmek içinse isim güzeli festival Jazz sous les Pommiers’in 2017 ayağında sahnelediği, Mockroot albümünden The Grid bestesine bakılabilir. Sahneye bir rock/metal grubunun gitaristiymişçesine üzerinde deri ceket ve yanında bir basist ve bir baterist ile çıkan Hamasyan, hakkında nice inceleme videoları çekilen ve yazıları yazılan kendine has ritimleriyle New Orleans’ta parmaklarını tuşlara vura vura koşturarak soluksuz başlattığı The Grid‘in 35. saniyesinde birden gözlerini memleketi Gyumri’de açıyor ve bir üst paragrafta bahsettiğim gibi nazik dokunuşlarla birbirine bitişik tuşlar üzerinde gezinerek bir 15 saniyeyi de bu şekilde geçiriyor. Bestenin devamı ise bir döngü, bir baş dönmesi halinde Amerikan cazından İngiliz rock’ına, İngiliz rock’ından Ermeni ezgilerine döne dolaşa, döne dolaşa, döne dolaşa…

28 Ağustos 2020’de yayınlanacağı açıklanan The Call Within adlı yeni albümünden dinleyiciye sunulan Levitation 21 da buraya kadar anlatmaya çalıştığım her hususu beş dakikaya sığdırmayı başarmış kusursuz bir Tigran Hamasyan işi. Bu sefer Hamasyan’ın sesiyle altı çizilen yerel ezgilerle başlayıp bu ezgilerden vazgeçmeksizin rock sertliği ve ritimleriyle tanışan piyano, şarkı boyunca hem kendi kültürüne sadık kalmanın savaşını veriyor, hem de zamanla etkisi altında kalmaya başladığı batı müziğiyle fırtınalı bir aşk yaşamanın yollarını arıyor.

Sonuç: Salon düğününde Led Zeppelin’in Immigrant Song‘uyla halay çeken Thelonious Monk!

Basta Evan Marien’in, bateride Arthur Hnatek’in bulunduğu yeni albümle ilgili olarak kendi sitesinde yer alan bilgilere göre bu albüm Hamasyan’ın kariyerinin en enerjik ve en yüksek yoğunluklu albümü olacakmış. Ayrıca bir prog-metal şarkısı olarak bahsedilen Vortix‘te Tosin Abasi de misafir sanatçı olarak yer alacakmış. Our Film adlı şarkıda ise çirkin güzel Areni Agbabian’ın sesi ile çellist Artyom Manukyan’ın arşesi bulunacakmış. Hamasyan’ın ilham kaynakları ise yine müziği kadar çeşitli: Şiirler, Hristanlık döneminde üretilen ve Hristiyanlık öncesinden kalma Ermeni halk hikayeleri ile efsaneleri, astroloji, geometri, antik Ermeni tasarımları, taş oymaları ve sinematografi…

Yazıyı kapatmadan evvel bir paragraf da Areni Agbabian için açmak istiyorum. Hamasyan dinlemeye başladığım 2016 sonbaharında tekrar tekrar izleyip dinlediğim (ve tamamına buradan ulaşılabilen) Jazz a la Villette performansında Areni Agbabian ve onun güzelim aaaa oooo uuuu‘ları olmasa bu şarkılar bana belki bu kadar çok anlam ifade etmezdi. Geçtiğimiz sene o da baterist Nicolas Stocker’la birlikte Bloom adında, pek hoş bulduğum ve hak ettiğini düşündüğüm ilginin hiç değilse belli bir kısmını çeken bir albüm çıkardı. Hamasyan’ı dinleyenler ve sevenler bu albüme de muhakkak bir kulak vermeli.

Yorum bırakın